Dünya’da en büyük güç ve zenginliğin sağlık olduğunu Sultan Süleyman şu mısraları ile ne güzel anlatmıştır:
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi.
Hasta insan sultan olsa da noksan bir iktidarın, özgür olsa da hastalığın maruz bıraktığı tutsaklığın, zengin olsa da sağlığını kazanamadıkça kazandığı malın faydasızlığının aczini yaşamaya mahkûmdur.
Bu nedenle hastalıklara şifa bulma arayışının mazisi insanlık tarihi kadar eskidir. Hacamat da tedavi yöntemlerinin en eskilerinden biridir. Babilliler, Eski Mısırlılar, Yunanlılar ve Çinliler gibi dünya medeniyetlerinin temellerini oluşturan toplumlar hacamatı bir tedavi yöntemi olarak kullanmışlar ve nesilden nesile aktararak günümüze kadar geliştirerek aktarmışlardır.
Bu yazımızda hacamatın tarihî serüvenini gözden geçirmeye çalışacağız.
Mısır’da bulunan, M.Ö 1550 yıllarında yazıldığı düşünülen ve zamanın tıbbî konularında bilgiler veren Ebers papirüsünde hacamatı anlatan figürler vardır. Eski Mısırlılar tıbbı ‘’Diyet Tıbbı’’ ve ‘’Hacamat Tıbbı’’ olarak ikiye ayırmışlardır. Modern tıbbın babası sayılan Kos adası doğumlu Hipokrat(MÖ. 460-377) bademcik iltihabı ve adet düzensizliği gibi hastalıklarda hacamatı uygulamıştır. Bergamalı Galen (MS.131-210) hacamatı bir tedavi yöntemi olarak uygulamış ve eserlerinde bahsetmiştir. Verimli Anadolu coğrafyasından yükselen bu değerler modern tıbbın temellerini atmışlardır.
Kıyamete kadar çağları aydınlatan medeniyetin kurucusu Peygamberimiz (SAV-MS.571-632) de ‘’Sizin en iyi tedavi yönteminiz hacamattır.’’ gibi mübarek sözleri ve Yahudilerin kendisini meşhur zehirleme olayından sonra uygulattığı hacamat tedavisi gibi fiilleri ile tarihin derinliklerinden gelen hacamatı onaylamış, uygulamış ve uygulanmasını teşvik etmiştir.
Bugünkü Özbekistan sınırları içinde bulunan Buhara’da doğan dünyaca ünlü Müslüman alim ibn-i Sina (MS.980-1038) tıp ilim tarihine damgasını vurmuş ve Avrupa’da 600 yıl tıp öğrencilerine ders kitabı olarak okutulan ‘’Tıp Kanunu’’ adlı eserinde tedavilerin bireye özel olması gerektiğini vurgulamış, mizaç çeşitlerini tanımlamış ve hacamatın hangi mizaç türlerinde nasıl uygulanacağını açıklamıştır. Bireysel yapı farklılıklarına göre değişik uygun tedavilerin uygulanması gereği hâlen günümüz Ortodoks tıbbında tam yer edememiş ve üzerinde çalışılması gereken bir kavramdır.
Müslüman bilim adamlarının geliştirdiği bilimsel değer ve kavramlar Endülüs medeniyeti üzerinden Avrupa ile buluşmuş ve yıllarca Batı’da bu temel bilimlerden yararlanılmıştır.
14. yüzyıla kadar hacamat peygamberimizin gösterdiği gibi kullanıldı. Ancak Avrupa’nın Orta Çağı’na ait sindiremediği atıklarını ve safralarını çıkarttığı Rönesans dönemine gelindiğinde Kilise’nin sorgulanması ile beraber hacamat ile ilgili bilimsel yoldan sapmalar da baş gösterdi. 14-16. yüzyıllarda rönesans döneminde büyücülük tıbbının sınırsız ve sorgusuz otoritesi hakimdi. Hacamat da bu dönem Avrupasında büyücülükle ilgili bir tıp dalıymış gibi görüldü.
19. yüzyılda hacamatı uygulayan ve destekleyen bilim adamlarından Dr.Henrich Strean bardak ve kupa imalatının gelişmesiyle hacamat uygulamalarını güncelledi.
Bununla beraber 20. Yüzyılda ilaç endüstrisinin gelişmesiyle birlikte üretimle beraber tüketim çılgınlığının körüklenmesi ayırım gözetmeden sağlık sektörüne de yansıyordu. İnsanların sağlığına kavuşmaları için ilaç üreten sektör, tedaviye olan minnet duyulacak katkısı yanında, aynı zamanda geleneksel şifa kaynaklarını aşağılayan ve hor gören bir anlayış geliştirmişti. Bir işlemin sadece tedavide fayda sağlaması yetmiyor, âdeta medikal sektöre ekonomik katkı sağlayan yöntemler destekleniyordu.
Hacamatın Avrupa’dan gelen Batı kültürünün etkisiyle Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cumhuriyet tarihinin bir döneminde aşağılanarak ve hor görülerek bilimsel temeli yokmuş gibi gösterilmeye çalışılmasına rağmen; bizim yaşadığımız coğrafyadan neş’et eden büyük medeniyetlerin tarihî şahsiyetleri, ilim adamları, geleneksel şifa dağıtıcıları ve basiretli insanımız hep hacamatı önemli bir tedavi yöntemi olarak değerlendirmiş ve insanlığa şifa kaynağı olarak sunmuşlardır. Bu nedenle hacamat resmî yöntemler dışında kalsa bile insanımızın gönlünden ve uygulama alanından silinememiştir.
Son yıllarda Avrupa ve Amerika’da hacamat çeşitli tıbbî tedavilerle iyileşemeyen hastaların tekrar ümit kapısı ve şifa kaynağı olarak gündeme gelmeye başlamış, bu ülkelerde hacamat eğitimi veren enstitüler ve kurslar açılmaya başlanmıştır. Halk hastalıklarına şifa ararken, modern tıp adı altında dayatılan tedavi yöntemleri dışında başka şifa kaynaklarına yönelmekten geri durmamıştır. Araştırmalara göre İngiltere’de halkın üçte birinde, Amerika’da ise yarıya yakınında tamamlayıcı ve alternatif tedavi uygulanmaktadır. 2000 yılında Harvard Tıp Fakültesi’nde kronik şiddetli ağrıdan yakınan çocuklarda kupa ve akupunktur tedavisinin etkili olduğu rapor edilmiştir.
2005 yılı Avrupa’da Geleneksel Tıp Uygulayıcıları tarafından ’’hacamat yılı’’ olarak ilan edilmiştir.
Sağlık alanında Dünyadaki bu gelişmelere ülkemiz Sağlık Bakanlığı da duyarsız kalmamış ve 2014 yılında hacamat ve akupunktur tedavisinin de içinde olduğu 15 disiplinle ilgili Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp yönetmeliği yayınlamıştır. Bu yönetmelikle bilimsel tedavi yöntemi olarak belirlenen birimlerde, bu konularda eğitim almış ve Bakanlık onaylı sertifika almaya hak kazanan hekimlere bu tedavileri uygulama yetkisi verilmiştir. Böylece geleneksel tedavi yöntemlerimizin, bilinçli ellerde, belli bir disiplin içinde, steril ve hijyenik şartlarda eğitimli uzman hekimlerce güven içinde uygulanması amaçlanmıştır.
Bir çok tedavi yöntemi ve bazı ilaçlar 10 yıl kadar kullanıldıktan sonra güncelliğini yitirerek tarih sayfalarındaki yerini almalarına rağmen, hacamatın binlerce yıldan beri geçerliliğini yitirmeyip daha da güncellenerek insanlar arasında ve geleneksel şifa tıbbı konusunda yaygın olarak kullanılmasının 3 ana nedeni vardır.
1. 5000 yıl kadar olan tarihî geçmişi, bu uygulamaya olan güveni artırmıştır.
2. Uzman ellerde, uygun kişilere uygulandığında hiçbir yan etkisi ve zararlı etkisi yoktur.
3. Peygamberimiz Hz.Muhammed (SAV) tarafından onaylanmış, uygulanmış ve teşvik edilmiştir.
Bu kadar derin temelleri ve faydalı etkileri olan hacamat tedavisinin şimdilik tarihi gelişimini ve önemini özetlemeye çalıştık. Nasıl etki ettiği, nelere faydalı olduğu, en çok hangi hastalıklarda kullanıldığı, hastalık dışında ne zaman ve ne için uygulandığı ayrı yazıların konularıdır. Halkımızın ilgisinin zaten hiç azalmadığı bu kıymetli yöntem, sağlık profesyonellerimizin gerekli değeri vermesi ve ileri bilimsel çalışmalarla yeniden keşfedilmeli ve yeniliklerle şifaya sunulmalıdır.
Op.Dr.Reşat UYAR
Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı